U-Ü-V-Y-Z

U-Ü-V-Y-Z (15)

U Ü V Y Z

Pazar, 18 Haziran 2017 14:05

Ziya Taşkent

Yazan

Ziya TaşkentZiya Taşkent (d. 1932, Adapazarı – ö. 17 Ağustos 1999, Çiftlikköy). Türk sanat müziği bestekârı, solist.

Liseden mezun olduktan sonra, üniversitede bir yıl hukuk okudu. 1953 yılında Ankara Radyosu'nda başlayan sanat hayatını daha sonra Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT) çatısı altında, kesintisiz 45 yıl solist, hoca, besteci ve şef olarak sürdürdü. 1998 yılında, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Taşkent'e Devlet Sanatçısı unvanı verildi.

17 Ağustos Marmara depreminde ses sanatçısı eşi Ulviye Taşkent, kızı Rengin Dalmanoğlu, torunları Ece ve Efe Dalmanoğlu ile birlikte Yalova'nın Çiftlikköy ilçesinde yaşamını yitirdi. Taşkent'in cenazesi Kocatepe Camisi'nde düzenlenen törenin ardından Cebeci Asri Mezarlığı'nda toprağa verildi.

Cumartesi, 10 Haziran 2017 01:02

Zeki Müren

Yazan

Zeki MürenZeki Müren   (6 Aralık 1931 / 24 Eylül 1996 Çarşamba )

6 Aralık 1931 tarihinde Bursa’da doğdu. Bursa'da başladığı orta öğrenimini İstanbul'da Boğaziçi Lisesi'nde tamamladı. İstanbul'da Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nin Yüksek Süsleme Bölümü Sabih Gözen atölyesinden mezun oldu. Desen çalışmalarını öğrencilik yıllarından başlayarak pekçok kez sergiledi.

Zeki Müren, Bursa'da tamburi İzzet Gerçeker'den aldığı solfej ve usul dersleriyle musiki bilgileri öğrenmeye başladı. 1949'da, Boğaziçi Lisesi'nde okurken Agopos Efendi (sinema yönetmeni ve senaryo yazan Arşavir Alyanak'ın babası) ile udi Kirkor'dan aldığı derslerle de musiki eğitimini sürdü. Daha sonra, fasıl musikisini iyi bilen ve geniş bir repertuvarı olan Şerif İçli'den çeşitli eserler meşk etti; Refik Fersan'dan, Sadi Işılay'dan, Kadri Şençalar'dan yararlandı.

1950'de sınavla İstanbul Radyosu'na girdi. İstanbul Radyosu’nda 1951'de, canlı olarak yayımlanan bir programda ilk radyo konserini verdi ve bu konseri çok beğenildi. Bundan sonra Türkiye radyolarında düzenli olarak okumaya başladı. Radyo programları on beş yıl sürdü, bunların çoğu canlı yayın programlarıydı. Müren bundan sonra kendini daha çok sahne ve plak çalışmalarına verdi.

Zeki Müren 600'ü aşkın plak, kaset, CD doldurdu. Plağa okuduğu ilk şarkı Şükrü Tunar'ın "Bir muhabbet kuşu" güfteli şarkısıdır. Müren 1955'te, "Manolyam" adlı şarkısıyla Türkiye'de ilk kez verilen Altın Plak Ödülü'nü kazandı. Zeki Müren Türkiye'de en çok konser veren ses sanatçısıdır. Bir yılda yüz konser verdiği dönemler olmuştur.

İki yüz dolayında şarkı besteledi. On yedi yaşındayken bestelediği "Zehretme hayatı bana cânânım" mısraıyla başlayan acemkürdi şarkı bestelediği ilk şarkıdır. "Şimdi uzaklardasın gönül hicranla doldu" (suzinâk), "Manolyam" (kürdilihicazkâr), "Bir demet yasemen" (nihavend), "Gözlerinin içine başka hayal girmesin" (nihavend) güfteli şarkıları sık sık okunan, en sevilen şarkılarıdır.

Zeki Müren 1954'te Beklenen Şarkı adlı filmde sinema oyunculuğuna başladı. Büyük bir ticari başarı kazanan bu filmden sonra şarkılarının çoğunu kendisinin bestelediği on sekiz filmde daha oynadı. 1955'te de Arena Tiyatrosu'nca sahneye koyulan Çay ve Sempati adlı oyunda da baş roldeki oyuncuydu. Ayrıca 'Bıldırcın Yağmuru' isimli bir şiir kitabı da vardır.

Zeki Müren kalp rahatsızlığı ve şeker hastalığı yüzünden 1980'den sonra sahne hayatından ve musikiden uzaklaştı. Bodrum'daki evine kapandı, münzevi bir hayat yaşadı. 24 Eylül 1996 Çarşamba günü, TRT İzmir Televizyonu'nda kendisi için düzenlenen tören sırasında geçirdiği kalp krizi sonucu öldü. Mezarı, doğum yeri olan Bursa'da Emir Sultan Mezarlığındadır.

Cumartesi, 10 Haziran 2017 00:59

Zeki Duygulu

Yazan

Zeki DuyguluZeki Duygulu (1903 - 1974) Ud sanatçısı, besteci.

Beyrut'ta doğdu.İstanköylü Rüsumat Memuru Fethi Bey’in oğludur.

Babası Trablusgarp ’ta İtalyanlara esir düşünce İzmir ‘e taşındılar.

Aydın Sultanisi'nde öğrenimini yaparken, gönüllü olarak Kurtuluş Savaşı'na katıldı.

1925 yılında Fahrettin Altay’ın Süvari Kolordusu’nda müzik öğretmenliği yaptı.

1935 yılında Kıdemli Yüzbaşı iken ordudan istifa etti.

1928 yılında Atatürk tarafından “Mülazım” rütbesi ve kırmızı İstiklal Madalyası ile ödüllendirildi.

Şiirler yazdı, yazdığı şiirlerini besteledi.

1938 yılında Hamiyet Hanım'la evlendi. Bu evlilikten dört çocuğu oldu.

İkinci Dünya savaşı'nın sonuna kadar Muğla Milli Emlak Müdürlüğü görevini yürüttü.

Savaş sonunda görevinden ayrılarak İstanbul'a yerleşti.

Zeki Duygulu, 13.03.1974 günü İstanbul’da yaşama veda etti.

Besteleri

Karakolda ayna var kız kolunda damga var (Hicaz)

Selam vermeden gelip geçersin (Uşşak)

Ayrıldı gönül şimdi yine bir tek eşinden (Nihavend)

Ben yaralı ceylanım, yaralı ceylan (Rast)

Dereler çağlar oldu gözlerim ağlar oldu

Derbeder bir aşıkım yurdum evim viranedir (Kürdîlihicâzkâr)

Hem cemalin gösterip çekmek olur mu kendini (Hüseynî)

Kervanim geçmiyor kardan içerim yanıyor nardan

Mahmur bakışlı dilberim (Karabiberim) (Hicaz)

Sevda öyle müşkül ki onu çekenler bilir (Uşşak)

Cumartesi, 10 Haziran 2017 00:58

Zekeriya Bozdağ

Yazan

Zekeriya BozdağZekeriya Bozdağ  (1930–23 Ocak 1985) Kayseri/Bünyan

On dokuz yaşında Nevşehir’in Hacıbektaş ilçesi’nden Meliha Hanım’la evlenen Zekeriya Bozdağ, saza çok küçük yaşlarda başlayıp, kısa sürede yöre düğün ve eğlencelerinin aranan ismi oldu. Kıvrak ve duygulu sazı, içli ve dokunaklı sesi ile dönemin bilinen ve sevilen Orta Anadolu Türküleri’ni yorumladığı 45’lik plaklarının önemli satış rakamlarına ulaşması, şöhretin yanında gurbeti de beraberinde getirdi ve sanatçı ömrünün sonuna kadar kalacağı Ankara’ya yerleşti. Ankara’da bir taraftan düğün salonlarında ve gazinolarda, diğer taraftan ülke genelinde konserlerine devam ederken, yöresel özellik gösteren sanatçılara ayrı bir önem veren Muzaffer Sarısözen’in dikkatini çekti ve TRT Ankara Radyosu’nun akitli (kaşeli) sanatçıları arasında yer aldı. Ayda iki kere 15’er dakikalık sürelerle sınırı› “bir solist” programında okuduğu türküler Zekeriya Bozdağ’ın tüm yurtta tanınmasını sağladı. Büyük şehir ve gazino ortamı, Bayram Aracı başta olmak üzere dönemin popüler diğer ses ve saz sanatçılarında olduğu gibi, Zekeriya Bozdağ’da da yeni arayışlara yol açarak, zamanın, ortamın ve şartların gerektirdiği tarzda yeni besteler yapmaya âdeta mecbur etti. Sözleri günümüz ünlü şairlerinden Abdurrahim Karakoç’a ait “Unutmak kolay mı deme Unutursun Mihribanım Oğlun kızın olsun hele Unutursun Mihribanım” adlı türkü Zekeriya Bozdağ’ın ilk bestelerindendir. TRT Repertuarında kendisinden derlenen “Ben Giderken Ekinleri Göğüdü” adlı Kayseri türküsü ve Orta Anadolu yöresinin en yaygın uzun havalarından biri olan “Küçükten Görmedim Ana Kucağı” ve “Atım Kalk Gidelim Harap haneden” adlı bozlaklar dışında türkü olmaması, Zekeriya Bozdağ’ın dağarcığında yöre türkülerinin bulunmadığı ve kendisinin kaynak kişi olma özelliğinin olmadığı anlamına gelmiyor. Notaya alınmayı bekleyen 45’lik plaklarda kalmış kendisinin derlediği ya da kaynak kişi olarak ilk defa okuduğu çok sayıda Kayseri türküsü olduğunu biliyoruz. Zekeriya Bozdağ 1965-1980 yılları arasında, özellikle Orta Anadolu Türküleri’ni okuduğu 45’lik plakları en çok satan sanatçılardan biri olarak, dönemin hemen hemen tek şöhret aracı olan devlet radyosu imkânlarından ziyade, piyasa şartlarında şöhret olmuş bir sanatçıdır. Özel repertuarında daha çok Ankara türküsünün bulunması, bir dönem saz çalıp türkü söyleyen herkesin hayranlık duyduğu Ankaralı usta sanatçı Bayram Aracı’nın etkisine bağlanabilir. Vefatından yaklaşık on yıl kadar önce gittiği hac dönüşü profesyonel müzik hayatını noktalayarak, bir daha eline almamak üzere sazını duvara asan Zekeriya Bozdağ, solo bağlama ile çalıp okuyan sanatçılar kuşağının önemli isimlerinden biridir.

Cumartesi, 10 Haziran 2017 00:55

Zekâi Dede Efendi

Yazan

ZEKAI DEDE 1Zekâi Dede Efendi (1825 - 1897)

Osmanlı Klasik Türk müziği bestecisisi

Sadece Dede Efendi olarak bilinen Hammâmîzâde İsmâil Dede Efendi'nin öğrencisidir. Klâsik Türk Mûsıkîsi'nin Osmanlı dönemindeki son büyük bestekârı kabul edilir. Pek çok öğrenci yetiştiren sanatçının klasik repertuarı günümüze aktarmadaki rolü nedeniyle müzik tarihinde önemli yeri vardır.Besteci Ahmet Irsoy’un babasıdır.

Eyüp'te Cedîd Ali Paşa mahallesinde Cedîd Ali Paşa Mescidi'nin yanındaki evde 1825 yılında dünyaya geldi. Babası, bu mescidin imamı idi (Sonradan Zekâi Dede ile oğlu Ahmed Irsoy da aynı mescit de imamlık yapmıştır). Babası, imamlığının yanı sıra hat hocası ve tanınmış bir hattat olan Hâfız Süleyman Efendi; annesi ise Hacı Hasan Efendi’nin kızı Ziyneti’Hanım’dır[4] . Ailenin tek çocuğu olan Zekâi, annesini 1859’da, babasını 1863 yılında kaybetti. 1865'den evvel Fatma Hanım ile evlendi.

İlköğrenimini babasının hat dersi verdiği ve amcasının da öğretmenlik yaptığı Lâ'lî-zâde Abdülbaki İlkokulu’nu bitirdikten sonra babasından hat, amcasından Kur'ân öğrenmeye devam etti. Ağustos 1843'te 18 yaşını bitirdiği zaman hâfız oldu ve babasından da hat icâzet-nâme aldı. Öğrenimine Eyüp iskelesi civarındaki yalısında oturan Balıklı Hoca Ali Efendi'den devam ederek ve medrese dersleri alarak devam etti. Aynı yıllarda yine Eyyubî Mehmed Bey'den müzik dersleri almaya başladı. Müzisyen olarak şöhreti yayılmaya başladığı sırada Kazasker Mustafa İzzet Efendi'den bir yıl boyunca sülüs ve nesih yazıları öğrendi.

Eyyubî Mehmed Bey’den bir yıl ders aldıktan sonra ilahi ve şarkılar bestelemeye başladı. Mehmet Bey onu, bir diğer öğrencisi Hamdi Efendi ile beraber, Dede Efendi'nin konağına götürüp tanıştırdı. Dede'nin arzusu üzerine, haftada bir gün tek başına, bir gün de hocası Mehmed Bey ile beraber konağında meşke başladı. 1844 yılı Temmuz’undan Mısır'a gittiği 1845 Mayısına kadar 10 ay meşk etme fırsatı buldu. Kendisinin son talebesi oldu. 1845 başlarında bir gün, Mehmed Bey, Sûz-i Dil'den bestelediği I. ve II. besteler'i Dede'ye takdim edince İsmail Dede, bu faslın Ağır Semaî'sinin Zekâi Efendi, Yürük Semaî'sinin de Hamdi Efendi tarafından bestelenmesini istemişti. Bu beste, Hafız Zekâi Efendi'nin büyük formdaki ilk eseri oldu.

1845 ortalarında Mısır Prensi Mustafa Fâzıl Paşa ile tanıştı. Sarayında mûsıkî muallimliği teklifini kabul etti ve onunla Mısır'a gitti. Bu ülkede Arapçasını ilerletti; dinî ve dindışı yerel müziği inceledi; Arapça güfteli "Şugl" denen ilahiler besteledi. Mustafa Fazıl Bey, paşa rütbesiyle İstanbul'a atanınca, onunla birlikte İstanbul'a döndü.

Zekâi Efendi, 1868 yılında Mevlevîlik tarikatına girdi; İstanbul’da Mustafa Fazıl Paşa'nın dostu ve V. Murad taraftarı olan Yenikapı Dergahı şeyhi Osman Selahaddin Dede’ye kapılandı.[3] Dergâhtaki mukabelelerde ayin okudu. 1883'te Darüşşafaka’da mûsıkî muallimi oldu ve ölümüne kadar 14 yıl bu kurumda öğretmenliği sürdürdü.[2] 1884 Aralığında Arif Dede'nin ölümüyle Eyüp Mevlevihanesi kudümzen başılığı boşalması üzerine kendisine teklif edilen bu görevi kabul etti ve “Dede” unvanını aldı.[2] Kudümzenbaşılığı ölümüne kadar devam ettirdi. O güne kadar “Hafız Zekâi Efendi” olarak anılırken ömrünün geri kalanında “Zekâi Dede” olarak anıldı ve tarihe bu şekilde geçti

1897 yılında vefat etti. Kaşgari Murtaza Efendi Cami civarına defnedildi Serlevhası Mevlevi Sikkesi formunda stilize edilmiş mezar taşı günümüze kadar ulaşmıştır. Bu tarihi mezar taşının önünde Latin harfleri ile düzenlenmiş yeni bir mermer tanıtım levhası daha bulunmaktadır. Eyüp, Nişanca Mahallesi, Zekai Dede Sokakta bulunan ve bir zamanlar Zekai Dede Efendi’nin ikamet ettiği ev aslına uygun olarak yenilenmiştir. Mekan günümüzde Siyer Vakfı tarafından kullanılmaktadır.

Eserleri

Zekâi Dede'nin ilk büyük formlu eseri Sûz-i Dil'den olduğu gibi, ilk âyin'i de bu makamdandır. Mustafa Fâzıl Paşa'nın isteği üzerine bestelenmiş ve ona ithâf edilmiştir. 1870'de birkaç günde bestelenen bu âyin, Zekâi Dede o tarihte Mevlevi olmadığı için ancak 1891'de Bahariye Dergâhında ilk mukabelesi resmen yapılmıştır. Oğlu Ahmed Irsoy, babasının 5 âyin, 100 kadar Kâr, Beste ve Semaî, 400 küsur İlâhi, Şugl, Şarkı ve Marş bestelediğini söylemiştir. 5 âyin ile 95 Kâr, Beste ve Semaî elimizde olmasına rağmen, küçük formla bestelediklerinin yalnız 163'ü günümüze gelebildi. Zira Zekâi Dede, pek çok ilâhi ve şarkısını büyük eserleri gibi meşke değer bulmamış ve nota da bilmediği için unutulup gitmiştir. İlk ayininden 15 yıl sonra, kudümzenbaşılığının ilk yılı olan 1884 Aralığından 1885 Aralığına kadar olan dönemde son dört ayinini besteledi. Hayatının son yıllarında talebesi Dr. Suphi Ezgi'den Hamparsum notasını öğrendi. O yıllarda batı notası da öğrendi. Ancak gerek batı notasını, gerekse Hamparsum'u hiç kullanmadı.

Zekâi Dede Efendi'nin her biri değerli pek çok öğrencisi olmuştur. Hüseyin Fahreddin Dede, Ahmed Avni Konuk, Leon Hanciyan, Ali Rıfat Çağatay, Raûf Yektâ Bey, Muallim İsmail Hakkı Bey, Dr. Suphi Ezgi, Şükrü Şenozan onun öğrencisi oldular. Zekai Dede’nin, klasik repertuvarı günümüze aktarmada büyük rolü olmuştur. 177 parça eserinin notası, 3 cild halinde oğlu Ahmed Irsoy ile talebesi Dr. Suphi Ezgi tarafından İstanbul Konservatuvarı yayınları arasında basılmıştır. 5 Mevlevi âyini ile bazı tasavvufi eserleri de Ahmet Irsoy, Suphi Ezgi ile Raûf Yektâ ve Ali Rıfat Çağatay tarafından yayınlanmıştır. Bayatî-Bûselik terkîbini kullanan ilk bestekardır. Önemli eserleri arasında “Hisâr-Bûselik”, “Şehnâz-Bûselik”, “Hicazkâr” fasılları, “Ferahnâk Beste”, “Acem-Aşîrân Beste”, “Sûz-i Dil Semaî”, Mevlevî Ayinleri yer alır. İrfan Karaduman tarafından Mehmet Zekai Dede Efendi’nin Makam Anlayışı ve Türk musikisine etkileri hakkında bir doktora tezi hazırlanmıştır

Cumartesi, 10 Haziran 2017 00:15

Zehra Bilir

Yazan

Zehra BilirZehra Bilir (d. 26 Mart 1913, Arapgir, Malatya - ö. 28 Haziran 2007, İstanbul),

"Türkü Ana" lakabıyla anılır gerçek adı: Eliz Surhantakyan. Halk Türküleri ses sanatçısı.

Sabah Gazetesi'ne verdiği bir demeçte biyolojik babasının kendisi 1,5 yaşındayken I. Dünya Savaşı sırasında hayatını kaybettiğini söylemiş ve "Ben Türk babamı bilirim. Nüfusta adım Ermeni adıymış ama ben Türk'üm, Müslümanım." Demiştir.

1943'te radyo aracılığıyla sesini duyurmuştur. 1944'te halk türkülerini sahne üzerinde ilk kez okuyan türkücüdür. 1930'larda Darülbedayi'de balerin olarak çalışan Zehra Bilir, fark edilen müzik yeteneğini yönlendirmek amacıyla besteci ve kanun sanatçısı Artaki (Terziyan) Candan (1885-1948)'dan ve Hüseyin Sadeddin Arel (1880 - 1955)'den dersler aldı.

Sanatçı; sahneye şalvar, çarık gibi giysilerle çıkması ve özellikle elindeki mendili sallamasıyla ve türküleri yörelerine ait otantik özellikleriyle okumasıyla büyük ilgi toplamıştır. Birçok türkü derlemesi de yaparak Türk halk kültürüne büyük katkıda bulunan Zehra Bilir, 1952 senesinde, ardında pek çok plak bırakarak müzik hayatından çekilmiştir. Zehra Bilir, 28 Haziran 2007’de yaşadığı huzurevinde 94 yaşında yaşında vefat etti. 4 Temmuz 2007’de Zincirlikuyu Camii’nde öğle vakti kılınan cenaze namazının ardından, Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi.

Derlediği türkülerden bazıları

Tiridine Bandım

Kalenin Bayır Düzü

Cemo Gül Açanda Gel

Başındaki Tellere

Cumartesi, 10 Haziran 2017 00:06

Yusuf Hayaloğlu

Yazan

Yusuf HayaloğluYusuf Hayaloğlu (d. 1953; Ovacık, Tunceli - ö. 3 Mart 2009; İstanbul), Zaza asıllı[kaynak belirtilmeli] Türk şair, şarkı sözü yazarı ve ressam.

1953 yılında Ovacık'ta doğdu. Parasız yatılı sınavında Türkiye ikincisi oldu ve Haydarpaşa Lisesi'nde yatılı okudu. Bir kısmı Elâzığ’da geçen lise eğitiminden sonra İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde resim eğitimine başladı. Bir yandan da Cağaloğlu matbaalarına grafik işleri ve bijuteri atölyelerine takı ve aksesuar modelleri yapıyordu. 1972 yılında üniversite eğitimine ara vererek evlendi. Askerliğini Bornova, Burdur ve Konya 2. Ordu Karargahı'nda ressam olarak yaptıktan sonra Elazığ’da ulusal bir gazetede muhabirlik yaptı.

İstanbul’a geri döndü. Yılmaz Güney ile tanışıp Güney Filmcilik’te çalışmaya başladı. Üç yıl boyunca burada senaryo, öykü, roman, afiş, poster ve kartpostal hazırlanmasında görev aldı. Güney dergisiyle yolculuğu sürerken gelen 12 Eylül sürecinde o da geçti Nizamiye kapılarından. Çıktığında Cağaloğlu'nda açtığı atölyesinde matbaa ve yayınevlerine resim-grafik işleri yapmaya devam etti.

Kız kardeşi Gülten'in 1986 yılında Ahmet Kaya ile evlenmesi hayatında yeni bir dönüm noktası oldu. Ahmet Kaya'nın onun yıllardır karaladığı ve bir kenara koyduğu şiirlerle tanışmasıyla aralarında 13 yıl sürecek bir üretim ortaklığı başladı. Bu süreçte “Yorgun Demokrat”, “Adı Bahtiyar”, “Ayrılık Hediyesi”, “Hani Benim Gençliğim”, “Başım Belada” gibi pek çok esere imza atarak bir döneme damga vurdular. Hayaloğlu ayrıca “Dağlarda Kar Olsaydım”, “Nankör Kedi”, “Sen Ağlama Yar” gibi şarkılar yapıp Ferhat Tunç'tan, Fatih Kısaparmak, İbrahim Tatlıses ve Müslüm Gürses'e kadar pek çok sanatçı ile çalıştı. 1999 yılında Ahmet Kaya için yazdığı “Giderim” yılın şarkısı oldu.

Ahmet Kaya'nın Türkiye'den ayrıldığı yıl Ah Ulan Rıza isimli ilk albümünü çıkardı. 2002'de Gözleri İntihar Mavi isimli ilk şiir kitabını yayınladı. Kitabı 48. baskıya ulaşarak bir rekora imza attı. Üst üste gelen ağabeyinin, Ahmet Kaya'nın ve annesinin ölümü ile sıhhatini büyük ölçüde kaybetti. Her şeye rağmen eserlerini yaratmaya devam etti.

İkinci albümü Bir Acayip Adam'ın da ilki gibi satış rekorları kırmasıyla bu kez Flash TV, Radyo Barış, Kral TV ve Su TV'de programlar yapmaya başladı. Bir yandan da yurt içinde ve yurt dışında çeşitli konser ve dinletilerle şiirlerini halka ulaştırdı, ödüller aldı.

Akciğer kanserine yakalanan Hayaloğlu, 3 Mart 2009’da tedavi gördüğü Bakırköy Acıbadem Hastanesi'nde sabaha karşı çoklu organ yetmezliğinden hayata gözlerini yumdu. Cenazesi Küçükarmutlu Cemevi'nde ve Yeniköy Merkez Camisi'nde düzenlenen iki törenin ardından Yeniköy Mezarlığı'nda toprağa verildi.

Mine Hayaloğlu ile evli olan Yusuf Hayaloğlu, Deniz, Hazan ve Can adında üç çocuk babasıydı. Vefatından sonra ailesi tarafından derlenen Dur... Ağlama Gözlerim adlı şiir kitabı 2010 yılında yayımlandı.

Kitapları

Gözleri İntihar Mavi (Anka Yayınları, 2002)

Dur... Ağlama Gözlerim (Ağaç Kitabevi Yayınları, 2010)

Şiir albümleri[değiştir | kaynağı değiştir]

Ah Ulan Rıza

"Ah Ulan Rıza"

"İstanbul Acılar Kraliçesi"

"Demek Şimdi Gidiyorsun"

"Ayrılık Hediyesi"

"Asi Bir Küheylan"

Cumartesi, 10 Haziran 2017 00:04

Yurdaer Doğulu

Yazan

Yurdaer DoğuluYurdaer Doğulu, (d. Adana 7 Nisan 1941 - 19 Şubat 1987)

Türk Pop müziği nin en önemli müzisyenlerinden biridir. 1972 doğumlu Ozan Doğulu, 1974 doğumlu Kenan Doğulu ve 1984 doğumlu Canan Doğulu isminde üç çocuk babasıdır. Ayrıca Murat Doğulu isminde yeğeni vardır. İki oğlu da müzik ile uğraşmayı seçerken, kızı Canan moda tasarımcısıdır.

Yurdaer Doğulu müziğe 9 yaşında mandolin çalarak başlamış; daha sonra kanun, bağlama, keman ve gitar çalışmaları ile devam etmiştir.

Uluslararası yarışmalarda 3 defa Türkiye'yi temsil eden Doğulu'nun 4 uzunçalar'ı ve 30 adet 45 devirli plağı vardır.

Cumartesi, 10 Haziran 2017 00:01

Yıldırım Gürses

Yazan

Yıldırım GürsesYıldırım Gürses, (d. 21 Ocak 1938, Bursa - ö. 18 Kasım 2000, İstanbul)

21 Ocak 1939 yılında Bursa'da doğdu. Bursa Erkek Lisesi'ni bitirdikten sonra Ankara İktisadi Ticari İlimler Akademisi İşletme Bölümü'nü bitirdi. Sanat hayatına 1951 yılında Bursa Ses Kralı seçilerek başladı.

1959'da da Üniversitelerarası Ses Kralı seçildi. 1961 yılında kendisi gibi ses sanatçısı olan Ayla Gürses'le evlendi. Bu evlilikten Beyazıt adını verdiği bir oğlu dünyaya geldi. 1961 yılında Devlet Opera imtihanına girdi ve birinci oldu. Operada da 7-8 ay çalıştıktan sonra ayrıldı. 1965 yılında Hürriyet Gazetesi'nin düzenlediği Altın Mikrofon yarışmasını kazandı.

350'ye yakın bestesi olan sanatçının ünlü besteleri arasında "İçime Hüzün Doluyor", "Gençliğe Veda", "Son Mektup", "Aşkın Bahardır", "Senin Aşkına Doyum Olmaz", "Gurbet", "Bir Garip Yolcu", "Feryat", "Eller", "Affetmem Asla Seni", Güller Ağlasın", Sonbahar Rüzgarları", "Sarsam Seni Gül Dudaklım", "Liseli Kız", "Mazideki Aşk" bulunuyor.

Yıldırım Gürses 18 Kasım 2000 yılında öldü. Yıldırım Gürses 18 Kasım 2000 tarihinde 62 yaşında geçirdiği kalp krizi ardından hayatını kaybetmiştir

Cuma, 09 Haziran 2017 23:59

Yıldıray Çınar

Yazan

Yıldıray ÇınarYıldıray Çınar (d. 1940, Samsun - ö. 29 Mayıs 2007, Atakum, Samsun)

1960-1980'li yılların ünlü Türk halk müziği sanatçısıdır. Özellikle Çarşamba'yı Sel Aldı türküsü ile tanınır.

Yıldıray Çınar, dört çocuklu Bekir ve Ayşe Çınar çiftinin son çocuğu olarak 1940'ta Samsun'da doğdu. Halk tarzında türküler yazan babasının da yönlendirmesiyle dokuz yaşında saz çalmaya başladı. Yaşını büyüterek askerliğini bahriye olarak Gölcük'te yaparken, Adnan Menderes'in İspanya seyahati sırasında kendisine Çarşamba'yı Sel Aldı türküsünü okur. Menderes türküyü beğenir ve Çınar'a radyoyu denemesini söyler. 1959 yılında askerliğini yaptıktan sonra tekrar Samsun'a döndü ve Çiftlik caddesinde bir dükkan açarak bağlamanın yanı sıra birçok enstrüman dersi verdi.[3] 1962'de TRT Ankara Radyosu'nun açtığı sınavı kazandı. Yurt çapında tanınmasıyla birlikte radyo programları, yurtdışı turneleri, plak ve film çalışmalarını bir arada devam ettirdi. 1969'da Kıbrıs'a giderek Türk askerine, türküleriyle moral verdi. Çarşambayı Sel Aldı, Sarmaşık Bülbülleri, Aman Dünya Ne Dar İmiş ve Şen Ola Düğün en çok bilinen türküleri olan Çınar, 12 altın plak ödülü sahibi oldu.

Yıldıray Çınar'ın Samsun Asri Mezarlığı'nda bulunan kabri.

Çınar, sinemaya 1965 yılında Aman Dünya Ne Dar İmiş filmiyle başladı.[2] 1980'lerin sonuna kadar devam ettirdiği sinema kariyerinde 40'a yakın filmde rol aldı.

Çınar hayatının son zamanlarında medyadan uzak kalmayı tercih etti. Yıldıray Çınar, 2003 yılında Amyotrofik lateral skleroz (ALS) hastalığına yakalandı. Çınar, 29 Mayıs 2007'de 01.40 sıralarında tedavi gördüğü OMÜ Tıp Fakültesi'nde 67 yaşındayken hayatını kaybetti. Cenazesi bir gün sonra Samsun Büyük Camii'de öğle namazının ardından kılındıktan sonra, vasiyeti üzerine Asri Mezarlığı'ndaki babasının yanına defnedildi.

Sayfa 1 / 2